Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

22 Haziran 2016 Çarşamba

Başarısızlığın Anatomisi


Doğduğumuz günden beri başarılı olmak için güdüleniriz, kimi zaman başarılı olmaya zorlanırız. Bunun için rekabet ortamı yaratır, hayali düşmanlar icat ederiz. Çok yukarılara hedefler koyar, bu hedeflere ulaşınca da kim olduğumuz ile ilgili topluma mesajlar vermeye çalışırız. Başarma duygusu insanın doğasında vardır, ancak başarının da bir ömrü vardır.
Başarının tanımını yapmak oldukça güçtür çünkü bu kavram çeşitli faktörlere ve anlayışa göre farklılık gösterir. En temel olarak başarı, belirlenen hedefe ulaşabilmektir. Ancak belirlenen hedeflere ulaşıldığında yeni bir hedefiniz olmaz ve mevcut durumun sürdürülebilirliğini sağlayamazsanız aslında başarılı olmuş sayılmazsınız. Çünkü değişken çevresel koşullarda hedefiniz asla yeterli gelmeyecektir. Nasıl ki başarısızlık başarıya giden yol ise, aynı şekilde başarı da sürdürülebilir olmazsa başarısızlığa giden yol olur.
İnsanların hayalleri başarı duygusunu tetikler, her başarı deneyimiyle insan yavaş yavaş doyuma ulaşır. Bu doyum noktası zafer sarhoşluğunun ve başarı körlüğünün başlangıcıdır. Tüm başarısızlık haberleri bu süreçten sonra duyulmaya başlar.
Belirlenen hedeflere ulaşabilmek için azim ve kararlılık ile çalışırsınız, tüm zorluklara göğüs gerer yılmak usanmak nedir bilmezsiniz. Ancak istediğiniz sonuçlara ulaşınca elde edilen başarı kalıcıymış hissi ortaya çıkar. O zamana kadar gösterdiğiniz tüm çalışma disiplini yavaş yavaş ortadan kalkar. İhmalkârlık ve özgüven, başarı körlüğünün oluşmasına neden olur.
Başarısızlık öksüzdür kimse sahip çıkmaz ancak başarıyı herkes sahiplenmek ister. Başarının sefası sürülmeye çalışılırken gözden kaçan ayrıntılar giderek büyür ve ciddi problemlere dönüşür. Kendini başarılı gören bireyler sistematik ve bilimsel çalışmaları terk edip kendi yeteneklerine sarılırlar. Çoğu zaman da problem çözmede bireysel yetenekler yetersiz kalır.
İster iş yaşamı ister özel yaşam olsun, başarıya götüren yolda gösterilen tüm çaba ve disiplinin ardından her birey rahat bir nefes almak ister. Gösteriş ve şatafat artar, dikkat dağılır. Eğer iş hayatı söz konusu ise çoğu zaman iç çekişmeler ve kıskançlık eğilimi gözlenir. Başarınıza sevinen olduğu kadar başarınızı hazmedemeyenler ortaya çıkar.
Başarıda en büyük payı kendinde görenler tek adam olabilmek için o güne kadar birlikte çalıştıkları insanları yavaş yavaş dışlarlar. Kendini dev aynasında görenler takım arkadaşlarını küçük görmeye onların ikazlarını umursamamaya başlarlar. Kendi yeteneklerinin daha büyük başarılara yeteceğini düşünen bireyler giderek yalnızlaşarak, yetersiz kalırlar.
Her başarı deneyimi daha büyük başarı beklentisinin önünü açar. Özgüven ve aşırı hırs bireyleri kendi kapasitelerinin dışına taşmaya zorlar ve güvenli limanlardan yavaş yavaş uzaklaşılarak tehlikeli sulara yelken açılır. Yaşanabilecek çalkantılı ve fırtınalı bir dönemi destekleyecek sağlam alt yapı terk edildiği için çöküş çok hızlı gerçekleşir.
Türkiye’nin en büyük 500 şirketi listesi son on yılda oldukça büyük bir oranda değişmiştir. Bu durum başarının sürdürülebilir olmasının ne derece güç olduğunu göstermektedir. Başarının devamlılığının sağlanabilmesi için öncelikle sahip olunan istek ve inanca dair motivasyonun korunması gerekir. Ardından sahip olunan donanım güçlendirilmelidir. Güçlü ve zayıf yönler belirlenerek eksik kalınan noktalar takviye edilmeli açık kapatılmalıdır. Başarıyı gerçekleştirme gücü yani yapabilirlik sürekli diri tutulmalı, gerekli örneklem ve kontroller ile hedeften sapmalar tespit edilmelidir. Belirlenen sapmalar için mutlaka düzeltme ve doğrulama programları ile istikrar korunmaya çalışılmalıdır. Çevresel değişkenler süreli takip edilmeli rakipler izlenmelidir. Nereden nereye gelindiği ve nereye ulaşılmak istendiği net olarak belirlenmeli, bunun için başarı rotası çıkarılmalıdır.
Gerçek şu ki kolay edinilmiş bir başarı yoktur, ancak güçlükle elde edilen başarılar çok kolay elden çıkabilir. Başarı ve başarısızlık bir terazinin iki kefesi gibidir, biri ağır bastıkça diğerinin yükselme eğilimi artar. Her başarının asıl başarıya götüren bir basamak olduğu akıldan çıkarılmadıkça ve başarısızlıklardan dersler alındıkça başarıdaki istikrar korunmuş olacaktır…

Uzm. Murat SERT


17 Haziran 2016 Cuma

Yönetici Adaylarına Tavsiyeler


Her yıl üniversitelerden yüz binlerce genç mezun olup iş hayatına atılıyor. Y kuşağının tipik karakteristik özelliği olarak gençlerimizin gözü daima yönetici koltuğunda oluyor. Ancak yöneticilik birçoğumuzun hayallerindeki gibi değildir, daha önce bu deneyimi yaşamamış birinin üstesinden gelmesi gereken oldukça fazla risk ve zorluk vardır.
Pek çok yönetici adayı, arkadaşları arasından sıyrılıp terfi aldığında astı durumuna düşen arkadaşlarına ve diğer çalışanlara nasıl yaklaşacağını bilemez. Denge kurmada yaşanan sıkıntı, kendini iletişim problemleri başta olmak üzere birçok alanda gösterir.
Günümüzde yöneticilik adına yazılmış sayısız kitap ve makale bulunmaktadır. Bu yayınlarda özellikle üzerinde durulan husus liderlik vasıflarıdır. Son yıllarda ise koçluk yaklaşımına yapılan vurgu giderek artma eğilimindedir. Yönetmekten daha ziyade yönlendirmek daha popüler bir hal almıştır.
Genç yönetici adaylarının sıklıkla yaptıkları kestirme yöntem, örgüt kültürünün şekillendirdiği üstlerini taklit etmektir. Taklitçilik bir yere kadar işe yarar, özgün olamayan yönetici eninde sonunda tıkanıp bir yerde çuvallayacaktır. Ayrıca içinde bulunduğu örgüte yeni bir şeyler katıp dinamizm getiremeyeceği için de vasat bir görüntü çizmekten öte gidemeyecektir.
Aslında yapılması gereken taklitçi olmaktan ziyade bazı temel özellikleri kazanmaktır. Örneğin; adil olma, güvenilirlik, iletişim becerisi, soğukkanlılık, pratik zeka, hızlı karar alma, problem çözme, çok yönlü olma, zamanı iyi kullanma gibi. Eğer bu vasıflara sahipseniz iş deneyimleriniz sizin iyi bir yönetici olma yolunda ilerlemenizi sağlayacaktır.
Genç yöneticiler öncelikle özgün olmalıdır. Başarılı yöneticilerin iyi yönleri örnek alınıp kötü özelliklerine ise direnç gösterilmelidir. Üstlere olan körü körüne sadakat kendi bindiğiniz dalı kesmekten farksızdır. Mutlaka kendi duruşunuz, kendi sınırlarınız olmalıdır. Çoğunlukla yapılan hata, yöneticilerin kendi isteklerinde aşarı ısrarcı ve kuralcı olmalarıdır. İnsanları kalıplara sokamazsınız, sizde dahil herkes hata yapabilir. Emirler yağdıran biri olmaktan ziyade ilk önce iyi bir dinleyici olunmalı, görüşler akıl terazisinde tartılmalıdır.
İş ortamında bir sistem kurmak sizi oldukça rahatlatacaktır. Ama bundan önce hem astlar hem üstler ile görüşüp, aynı zamanda mevkidaşların fikirlerini de alarak, kendi düşünceleriniz ile harmanlayıp bir anlayış benimsenmeli ve güven tesis edilmelidir. Bu güven üzerine inşa edilen sistem daha güçlü ve başarılı olacaktır.
Her çalışanın bir olmadığı mutlaka anlaşılmalıdır. İnsanları standartlaştıramazsınız ve bir şekle sokamazsınız. Bu nedenle her çalışanı tek tek çok iyi tanımalı ve ona en uygun davranış biçimi geliştirilmelidir. Çalışanların bilgi ve tecrübelerinden istifade etmek sizi küçültmez, aslında onlara değer verdiğinizi göstererek onların motivasyonuna katkı sağlar.
Her yöneticinin zihninde canlandırdığı bir yönetici modeli mutlaka olmalıdır. Bu model sizin algıda seçiciliğinizi arttırıp hedeflediğiniz yolda bilgi toplamanızı sağlar. Hedeflediğiniz modele ulaşabilmek için göstereceğiniz çaba sizin sürekli yenilenerek gelişmenizi sağlayacaktır.
Hemen hemen her yönetici eğitiminde söylenen; ‘Kişiliğini yetkisinden alan yetkisinden sonra kişiliksiz kalır’ sözü vardır. Bu çok doğru bir sözdür, bu nedenle yetkiniz ile insanların gözünde yükselmek yerine öncelikle kişiliğiniz ile yükselmeniz gerekir. Bu sayede diğer insanların sevgi ve saygısını kazanır, yetkiniz ile aşamadığınız mevzuları size duyulan sevgi ve saygı ile aşarsınız.
Hata yapmak kimi zaman kaçınılmazdır, gerçekte ise her hata bir eğitimdir. Önemli olan kendi hatanızı kabul etmek ve bundan bir ders çıkarmaktır. Sorumluluktan kaçmak, hatayı başkalarının üzerine yıkmak, bahaneler üretmek sizi kötü bir yönetici yapar.  Emin olun hatayı kabul edip göstereceğiniz dürüstlük, size olan güvenin ve inancın artmasını sağlayacaktır. Kazanacağınız güven ile kaybedeceklerinizden çok daha fazlasını kazanacağınızı aklınızdan çıkarmayın.

İş hayatı inişli çıkışlı süreçler üzerine kuruludur, umutsuzluk ve karamsarlık azim ve kararlılığınızı kırar. Umut dağıtan, moral veren, hayalleri olan bir yönetici olmak yıldızınızı parlatacaktır. Her ne olursa olsun asla hayallerinizden ve hedeflerinizden vazgeçmeyin, başarılar…

11 Haziran 2016 Cumartesi

Endüstri 4.0’a Hazır mısınız?


Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki takip edebilmek mümkün değil. Sanayi devriminden günümüze ulaşan süreçte inanılmaz gelişmeler yaşandı. O tarihlerde buhar makinelerinin akıllanacağı ve diğer makinelerle iletişime geçerek üretim süreçlerine karar vereceği söylense kimse inanmazdı. Korkarım ki ‘Terminatör Çağı’ başlıyor…
Telekomünikasyon ve bilgi teknolojilerindeki gelişmeler, insanları olduğu gibi makineleri ve eşyaları da birbirine bağlıyor. İnternet vasıtası ile birbirleriyle etkileşimli canlı cansız ne varsa artık akıllı bir dünya içinde var oluyor. Sanırım bundan sonra kendi ellerimizle yaptığımız makineler ile dünyayı paylaşmak zorundayız.
Yaşanılan tüm bu gelişmeler her alanda kendini gösteriyor ve insan yaşamı hızlıca bundan etkileniyor. Bu doğrultuda endüstriyel yaşamın buna ayak uydurması elbette kaçınılmaz bir hal aldı. Endüstrinin gelişimi, başlangıcından günümüze kadar olan dönemde 4 aşamada ele alınıyor. Bunun ilki, Endüstri 1.0 denilen su ve buhar gücüne dayalı sistemlerdir. Bu sistemler günün koşulları doğrultusunda üretimi arttırmış, seri üretim anlayışı doğrultusunda iş yaşamını önemli ölçüde şekillendirmiştir.
Elektrik enerjisinin kullanılabilir ve ulaşılabilir bir hal alması ile Endüstri 2.0 doğmuş elektrik gücü yeni bir dönem başlatmıştır. Günümüzde geçerli olan Endüstri 3.0’ın oluşmasına ise, elektronik alanda yaşanan gelişmeler ve bilgi teknolojileri katkı sağlamıştır. Şu an insanlık, makinelere hayat vermeye çalışarak Endüstri 4,0’ı zorluyor.
Endüstri 4.0 sanal ve fiziksel sistemlerin adaptasyonunu sağlayıp, internete bağlı her nesnenin endüstri alanında etkinliğini arttırıyor. Tüm bu süreçler içinde müşterilerin üretim süreçlerine katılması, kişiselleştirme, sorun çözme ve mühendislik gibi pek çok uygulama yer alıyor. Bu doğrultuda; tedarik, depolama, üretim süreçleri, pazarlama gibi pek çok aşama küresel ağlar ile entegre olmak zorunda. Örneğin bir müşteri girişi gerçekleştiğinde o ürünün tasarım, tedarik, üretim, test, sevkiyat aşamaları online olarak takip edilebilecek. Şeffaf süreçler içinde birbirine bağlı ve iletişim kuran makineler ile talep edilen ürünün son durumu ve gerekli bilgiler alınabilecek. Eğer üretimde bir hata oluşursa makineler devreye girip sorunun çözümüne katkı sağlayacak. Değişimin yönü akıllı sistemler üzerine olduğu için elbette akıllı fabrikaların kurulması bir zorunluluk halini alıyor.
Günümüz endüstriyel alt yapısı kişiselleştirme çabalarına sınırlı ölçüde müsaade edebiliyor. Akıllı sistemler ise özel müşteri isteklerine daha fazla esneklik sağlayabilecek ve prototip uygulamaları 3D yazıcılar ile daha kolaylıkla gerçekleştirilebilecek. Bu sistemlerde insan iş gücünden daha ziyade makine alt yapısı ve iş gücünün kalitesi önem kazanıyor. Makine kontrollü otonom fabrikalar, niteliksiz iş gücünü önemli ölçüde azaltacak. Tabii ki sosyo-ekonomik dönüşüm insan yaşamını yeniden şekillendirecek.
Endüstri 4.0’ın itici gücünü son yıllarda Alman hükümeti oluşturuyor. Alman hükümeti; kaynak verimliliği ve ergonominin, müşteriler-iş ortakları-sanayi alanında sağlanabilmesi için ciddi projeler ile Endüstri 4.0’ın şekillenmesine öncülük ediyor. Amerika Birleşik Devletleri ise, ‘Akıllı Üretim Liderlik Koalisyonu’ adını verdiği bir proje ile endüstriyel geleceği hakkında ciddi yatırımlar peşinde koşuyor.
Yeni istihdam ve uzmanlık alanları, ekonomik büyüme, daha fazla verimlilik ve yüksek yaşam standardı, kalıcı değerler ve iş güvenliği Endüstri 4.0’ın artıları arasında. Ancak bu konuda nitelikli iş gücünün bulunmaması, mevcut iş gücünde revizyona gidilecek olması, Endüstri 3.0’dan  Endüstri 4.0’a geçiş için kaynak ve alt yapı sorunları şirketlerin karşısında duran büyük bir problem.

Görünen o ki dördüncüsünü yaşayacağımız sanayi devrimi; çalışan, işveren, satıcı, tüketici ayırt etmeden herkesin hayatını etkileyecek. Doğal seçilim kanunları doğrultusunda sadece değişime ayak uydurabilenler ve güçlüler ayakta kalabilecek. Gelecek bugünden şekilleniyor, yeni dönemin kurallarını ise Endüstri 4.0 belirliyor.