Pek çok firma
halen ürün üretmek mi yoksa marka yaratmak mı kıskacından kurtulabilmiş değil.
Günümüz rekabet koşulları marka olmanın dikenli yollarından bazı firmaları alı
koyuyor. Çünkü onlar, markalaşma için ayrılacak bütçenin maliyeti arttırdığını
düşünüyorlar. Bir marka için harcanacak tanıtım, tutundurma, reklam gibi
giderlerden tasarruf ederek daha düşük ürün maliyetiyle fiyat avantajı yaratmak,
kısa vadede etkin bir rekabet stratejisi gibi görülebilir. Ancak değişen
tüketici algısı ve değer sistemi, uzun vadede eninde sonunda markalaşmanın tek
çıkar yol olduğunu gösteriyor.
İktisat
jargonunda homoekonomikus olarak bahsedilen iktisadi insan düşüncesi,
tüketicilerin maliyet-fayda veya kar-zarar dengesi içerisinde rasyonel
davranarak en karlı ürünü seçeceğini öngörür. Bu düşünceyle fiyat avantajına
dayalı bir rekabet stratejisi yürüten firmalar için elde edilen sonuç son on
yılda hiçte beklenildiği gibi değil.
Kaliteden
taviz vermeden diğer rakip ürünlere göre çok daha avantajlı fiyatlarla piyasaya
sürülen ürünler, diğer markalaşmış ürünlerin yanında tüketicilerin pek fazla
ilgisini çekmeden silinip gidiyor. Her ne kadar doğru stratejiler kullanılsa ve
teknoloji kullanılıp kalite yüksek tutulsa da, firmalar tüketicilerin markalar
ile kurduğu bağı aşamıyor. Tüketicilerin gözünde markanın yarattığı değer
rasyonel faydanın önüne geçmiş durumda.
Tüketici
kitlesinin değer algısını ve ürün ile kurdukları duygusal bağı çözemeyen
üreticiler için sorun bir hayli büyük, eğer duygular ve değerler hesaba
katılmazsa sadece ürün üretmek akıntıya karşı kürek çekmekten farksız.
Markalaşamayan üreticiler için rekabet şansı, değer yaratan ve anlam ifade eden
markaların karşısında maalesef çok az olacaktır. Bir markanın tüketiciyle bağ
kurması o markalı ürünün pazar başarısı için hayati öneme sahiptir.
Tüketicilerin
duygularını ve değer algılarını ihmal edip sadece bir ihtiyacı karşılamak için
ürün üreten ve rekabet stratejisini fiyat avantajı üzerine kurgulayan
üreticiler birer birer yok oluyor. Çünkü fiyat gibi riskli bir unsurun rekabet
stratejisi olarak kullanılması, ürünler kaliteli olsa bile düşük fiyatlı
olmaları nedeniyle kalitesizmiş gibi algılanmasına sebep olmaktadır. Bu nokta
iktisadi insan savının günümüz koşullarında geçerli olmayacağını gösteriyor.
Cep telefonu
denilince ilk akla gelen iki dev Samsung ve İphone’dur. Samsung ortalama her ay
gibi yeni bir telefonu ve tableti piyasaya sürse de, her yıl tüm dünya
İphone’nin yeni telefonunu heyecanla beklemektedir. Samsung telefon üretiminde
ve teknolojide İphone göre daha iyi olsa bile, İphone’nin müşteri gözündeki
değeri ve tüketicisiyle kurduğu bağ tüm rasyonel fayda hesaplarını alt üst
etmektedir. Akıllı telefon pazarının geleceğini göremeyen ve müşteri kitlesiyle
aralarındaki duygusal bağı kaybeden bir zamanların devi Nokia ise sıradan bir
marka olarak hızla unutulmaya yüz tuttu. Nokia cep telefonu pazarında yaşadığı
büyük hezimeti telafi edebilmek için akıllı telefon üretmeye çalışsa da
maalesef hedef müşterileri ile o ihtişamlı günlerindeki duygusal bağı
kurabilmiş değil. Son zamanlarda teknolojik yenilikler ve dikkat çekici
özellikler ile adını duysak ta onun tüm bu çabaları tüketici gözünde bir değer
yaratıp anlam ifade etmiyor.
Sonuç olarak
günümüz rekabet koşullarında sadece bilgi ve teknoloji ile kaliteli ürün
üretmek yetmiyor. Bundan daha da önemlisi duygusal bir kodlamaya sahip marka
yaratmak. Bunun bilincinde olan firmalarda bu yönde çalışmaların olduğunu ve
çalışanların bu yönde eğitildiğini görmekteyiz. Mesele artık sadece bir ürün
üretmek değil, mesele yaşayan ve tüketici ile bağ kuran bir marka yaratmak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder